Bursa'nın Alınmasından Önce Osmanlı Mimarisi
İmparatorluğu'nun kuruluş dönemindeki genişleme sürecinin önemli bir adımı olmuştur. Bu dönemde Osmanlı mimarisi henüz gelişme aşamasındadır ve Bursa'nın fethi öncesi mimari eserler, Osmanlı İmparatorluğu'nun erken dönemine dair önemli ipuçları sunar.
Bursa'nın fethi öncesindeki Osmanlı mimarisi, genellikle Bizans İmparatorluğu'nun etkilerini taşır. Bu dönemdeki yapılar genellikle ahşap malzemeden inşa edilmiştir ve sade bir tasarıma sahiptir. Camiler, hamamlar, köprüler ve surlar gibi yapılar inşa edilmiştir.
Osmanlı dönemi öncesi camiler, genellikle tek kubbe ile örtülü dikdörtgen veya kare plana sahip yapılar olarak inşa edilmiştir. Ahşap direkler üzerine oturan kubbe, erken dönem Osmanlı camilerinin karakteristik bir özelliğidir. Cami içlerindeki dekorasyon minimaldir ve genellikle geometrik desenler ve basit süslemelerle sınırlıdır.
Ertuğrul Mescidi Bursa'nın Alınmasından Önce Osmanlı Mimarisi
Mescidin mimari özellikleri, Osmanlı İmparatorluğu'nun erken dönemine özgü tarzı yansıtır. Mescidin yapımında ahşap ve taş malzeme kullanılmıştır. Dikdörtgen plana sahip olan mescidin üzeri kubbe ile örtülmüştür. Kubbe, Osmanlı mimarisinde sıklıkla kullanılan bir öğedir ve genellikle cami, mescit veya türbe gibi dini yapıların üzerinde yer alır.
Ertuğrul Mescidi, iç mekanında sade bir dekorasyona sahiptir. Duvarlar, Osmanlı dönemi motifleriyle süslenmiştir ve dikkat çekici bir atmosfer yaratır. Mescidin mihrabı, namaz kılanların yöneldiği kıble yönünü belirten özel bir niş olarak tasarlanmıştır. Aynı şekilde minber, hutbelerin okunduğu bir platformdur ve Osmanlı mimarisinin estetik öğelerini yansıtır.
Hacı Özbek Cami Bursa'nın Alınmasından Önce Osmanlı Mimarisi
Hacı Özbek Cami, Türkiye'nin Bursa iline bağlı olan İznik ilçesinde yer alan tarihi bir camidir. Bu cami, Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait bir yapı olup, İznik'in önemli dini ve mimari eserlerinden biridir. Hacı Özbek Cami, adını caminin yaptırıcısı olan Hacı Özbek'ten almaktadır.
Hacı Özbek Cami'nin mimari tarzı, İznik'in özgün tarihi dokusunu ve Osmanlı dönemi mimarisini yansıtmaktadır. İznik, Bizans İmparatorluğu döneminde önemli bir merkez olmuş ve Osmanlı İmparatorluğu'nun fethedilmesinin ardından Osmanlı mimarisinin etkisi altına girmiştir. Bu nedenle, Hacı Özbek Cami gibi yapılar, hem Bizans hem de Osmanlı mimarisinin izlerini taşır.
Hacı Özbek Cami'nin dış cephesi, tipik Osmanlı taş ve tuğla malzemeleri kullanılarak inşa edilmiştir. Caminin geniş bir avlusu ve revakları bulunur. Revaklar, sütunlar ve kemerlerden oluşur ve avlunun etrafını çevreler. Bu revaklar, cemaatin dinlenmesi ve sosyal etkileşim için bir alan sağlar. Revaklar aynı zamanda dini törenlerde kullanılan alanlardır.
Caminin ana girişi, dikkat çekici bir portal ve kapıyla süslenmiştir. Bu portal ve kapı, işlemeli taş süslemeleri ve geometrik desenlerle bezenmiştir. Caminin minaresi, Osmanlı mimarisinde yaygın olarak kullanılan yüksek ve zarif bir yapıya sahiptir. Minarenin üst kısmında genellikle Osmanlı tarzı süslemeler ve tuğla işçilik bulunur.
Hacı Özbek Cami'nin iç mekanı da estetik açıdan dikkat çekicidir. Ana ibadet alanı, geniş bir kubbe ile örtülüdür. Kubbenin altında cemaatin namaz kıldığı bir alan bulunur. Caminin iç duvarları, çini süslemeleri ve Osmanlı dönemi motifleriyle bezenmiştir. Caminin mihrabı, caminin en önemli noktasıdır ve namaz kılanların kıble yönünü belirten özel bir niştir. Aynı şekilde minber, hutbelerin okunduğu bir platformdur ve caminin iç mekanında öne çıkan bir öğedir.
İlk Osmanlı camisi İznik'teki 734/1333 tarihinde yapılmış Hacı Özbek Cami'dir. Hacı Özbek Camisi'nin iç mekânı yaklaşık sekiz metrekaredir. Tam bir yarımküre olmak için gereğinden biraz fazla büyük olan kubbe, Türk üçgenlerinden oluşan bir kasnak üzerine oturur.
Gerçek kıble ekseninden uzak olan mihrap girintisi hafifçe alçak iki çıkma arasında yer alır. Cami, göz seviyesinde beş ve kasnaktaki üç pencere açıklığı içeriyi yeterince aydınlatır. Batı kısmında kasnak pencereleri yoktur; çünkü burası aslında, 1939'daki yol genişletme çalışmaları sırasında bir şekilde yıkılan 'son cemaat' yeridir. Bu son cemaat yerinin caminin kuzeyinde yer almaması dini geleneklere uygun değildir, ancak bu değişiklik, o dönemde başka yerlerde de görülmektedir.
Caminin iç mekanı yaklaşık sekiz metrekaredir.
Hacı Özbek Camisi'nin yıkılan son cemaat yerinin Bizans başlıklı iki mermer sütunun taşıdığı sivri kemerli üç bölümü vardır. Kuzeyde bir geçme haç tonozlu kapı vardı, diğer iki bolum beşik tonozla örtülüdür." Cami kapalı ya da dolu olduğu zaman dışarıda namaz kılanları hava şartlarından korumak için her iki yanda geniş nişli duvarlar yer almıştır.
Hacı Özbek Cami, İznik'in tarihi ve kültürel mirasının önemli bir parçasıdır. Hem Bizans hem de Osmanlı mimarisinin etkilerini taşıyan bu cami, ziyaretçilere bölgenin geçmişine dair bir yolculuk sunar. İznik'in tarihi dokusunu ve Osmanlı döneminin mimari tarzını merak edenler için Hacı Özbek Cami, keşfedilmeye değer bir yapıdır.
Alaaddin Cami Bursa'nın Alınmasından Önce Osmanlı Mimarisi
Alaaddin Cami'nin mimari tarzı, Selçuklu ve Bizans etkilerini bünyesinde barındırırken, aynı zamanda erken dönem Osmanlı mimarisinin izlerini taşır. Cami, dikdörtgen bir plana sahiptir ve büyük bir avlusu bulunur. Avlunun etrafında sütunlar ve kemerlerden oluşan revaklar yer alır. Bu revaklar, cemaatin dinlenmesi ve sosyal etkileşim için bir mekan sağlar.
Caminin ana girişi, görkemli bir portal ve kapıyla süslenmiştir. Portal üzerindeki işlemeli taş süslemeleri ve geometrik desenler, caminin mimari estetiğini vurgular. Caminin minaresi, yüksek bir kule şeklinde ve çoğu Osmanlı camisinde olduğu gibi zarif bir siluet sergiler.
Alaaddin Cami'nin iç mekanı da büyüleyicidir. Ana ibadet alanı, geniş bir kubbe ile örtülüdür. Kubbenin altında, cemaatin namaz kıldığı bir mekan bulunur. Duvarlar, Osmanlı dönemi süsleme sanatının izlerini taşıyan çini panolar ve geometrik desenlerle süslenmiştir. Caminin mihrabı, caminin en önemli noktasıdır ve namaz kılanların kıble yönünü belirten özel bir niştir. Aynı şekilde minber, hutbelerin okunduğu bir platformdur ve caminin iç mekanında dikkat çeken bir öğedir.
Alaaddin Cami, Bursa'nın tarihi ve kültürel mirasının önemli bir parçasıdır. Hem mimari açıdan hem de dini önemiyle ziyaretçileri etkileyen bu cami, Osmanlı İmparatorluğu'nun erken dönemine ait bir yapı olarak büyük bir öneme sahiptir. Bursa'ya seyahat eden herkesin görmesi gereken bu tarihi cami, ziyaretçilere Osmanlı mimarisinin zarafetini ve estetiğini sunar.
Tek kubbeli camilerde ilk yetkinleşme Alaaddin Bey döneminde görülmüştür. Orhan Gazi'nin kardeşi ve veziri olan Alaaddin Camisi'ni, ölüm döşeğinde olan ve kalenin içindeki bir Bizans şapeline gömülen Osman'ın birliklerinin Bursa'yı almasının ardından, 736/1335'te yaptırmıştır. Caminin içi 8,20 metrekaredir ve kalınlığı bir metreyi aşan duvarlarda, güneydeki mihrap girintisi üzerindeki tek pencere hariç, alt düzeyde çift pencere çerçeveleri vardır.
Başka girinti yoktur. Kubbe on altı köşeli bir kasnak üzerine oturur. Bu erken dönem camilerde, kubbe aydınlatma için bōlünmüş duvarların üstündeki bir gözkapağı gibidir; daha sonra ise payanda ve ayaklar mimari yapıya yeni bir anlayış kazandırmıştır, böylece kubbe ile duvar arasında pencere tasarımı için boş alan sağlanmıştır. Bursa camisinin mükemmelliğe yakınlığı, ideal mekânın ifade edilmesindeki yalınlıkta yatar.
Doğu ve batı pencerelerinden kaynaklanan tuhaf biçimsizlik onların karşı karşıya yerleştirilmemelerinden değil, 1862'deki büyük restorasyondan kaynaklanmaktadır (1890'da başka bir restorasyon daha gerçekleştirilmiştir). Kapı kuzey duvarının ortasında mihrap aksının üzerindedir. Son cemaat yeri hafif sivri kemerli üç bölüm oluşturan Bizans başlıklı dört sütundan meydana gelir ve bir zamanlar, 1862'de eklenen ve hem Kızıltan hem de Gabriel'i yanıltan, Yunan tarzı olduğu şüphesiz bir alınlık da vardır.
Şimdi üçlü testere dişli silme, orijinal biçiminde olabilecek tarzda yeniden inşa edilmiştir. Son cemaat yeri, dışarıdan çatı seviyesi üzerinden görülebilen küçük bir merkezi kubbesi olan, üstü düz, uzun bir beşiktonozla örtülüdür.
Orhan Gazi camisi
Bilecik, Türkiye'nin kuzeybatısında bulunan tarihi ve kültürel öneme sahip bir şehirdir. Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Gazi'nin oğlu Orhan Gazi tarafından kurulan Bilecik, Osmanlı İmparatorluğu'nun doğuşuna ve gelişimine tanıklık etmiştir. Şehirdeki en önemli yapılarından biri de Orhan Gazi Cami'dir. Bilecik'teki Orhan Gazi Cami, hem mimari açıdan etkileyici bir yapıya sahiptir hem de Osmanlı İmparatorluğu'nun erken dönemine dair önemli bir anlam taşır.
Orhan Gazi Cami'nin inşa tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 14. yüzyılın başlarında yapıldığı düşünülmektedir. Cami, Orhan Gazi tarafından yaptırılmış ve Osmanlı İmparatorluğu'nun erken dönemine ait önemli bir simge haline gelmiştir.
Orhan Gazi Cami'nin mimari tarzı, Selçuklu ve Bizans etkilerini taşırken, aynı zamanda erken dönem Osmanlı mimarisinin özelliklerini de yansıtır. Cami, dikdörtgen bir plana sahiptir ve büyük bir avlusu bulunur. Avlunun etrafında revaklar yer alır ve bu revaklar, cemaatin dinlenmesi ve sosyal etkileşim için bir mekan sağlar.
Caminin ana girişi, etkileyici bir portal ve kapıyla süslenmiştir. Taş işçiliği ve detaylarıyla dikkat çeken bu giriş, caminin mimari estetiğini vurgular. Caminin minaresi, tipik Osmanlı minarelerinden biridir ve yüksek bir kule şeklinde yükselir.
Ibadet yeri mihrap aksı boyunca 14,30 x 15,30 metre ölçülerindedir ve kubbe yaklaşık 16,5 metre yüksekliğindedir Muhtemelen camiye çevrilebilecek büyük bir kilise olmadığı için bu cami Alaaddin ya da Hacı Özbek camilerinin iki katı büyüklüğündedir. Ancak orta alanı sadece 9,50 x 10,50 metre ölçülerindedir, fazladan mekân (dört metrekare) yapının muntazam köşelerinden çıkan dört büyük kemerin alındaki girintinin derinliğinden kaynaklanır.
Duvarlar yaklaşık 10,5 metre yüksekliğindedir ve 6 metre yüksekliğindeki kubbeyle zeminden kubbenin tepesine olan yükseklik altın orana yaklaşarak 16,5 metreye ulaşır. Bu oran, medreseler ve saray mektebinde öğretilen cebir ve geometrinin Yunan kökenli olduğu düşünüldüğünde hiç de şaşırtıcı olmayacak biçimde, Osmanlı mimarisinde yinelenir. Kubbe altındaki orta alan kıble-giriş ekseni üzerinde doğu-batı eksenindekinden bir metre daha uzun olmasaydı tam bir kare olacaktır.
Hafiften oval kubbe alışılmış üçgenimsi biçimli değil, parçalı pandantiflere binen alçak sekiz köşeli bir kasnağın üzerindedir. Doğu ve batı taraflarında biri büyük biri küçük olmak üzere ikişer pencere ile ikisi mihrabın yanında, biri üzerinde üç pencere bulunmaktadır. Bu gelenekselleşmiştir. Kısmen beyaz badanadan dolayı, bu cami yumuşak, hoş bir ışıkla doludur. Duvarların masif kalınlığı yer sarsıntılarına maruz bir alanda uygun bir önlemdir. Kalın duvarlar, kubbenin yüksekliğine ek olarak, ferah bir hava yaratarak uzanan geniş boşluklar sağlarken, zemin düzeyinden başlayan tonozlar bir ritim ve zarafet duygusu uyandırır.
Son cemaat yerine ilişkin bir iz yoktur ve minareler 1882'den sonraya aittir Camiden elli ya da altmış yıl sonra yapılan asıl minaresi kuzey yönünde bir kaya üzerinde harap halde durur. Kaidesi gövdesine göre dikkat çekecek kalınlıktadır ve bu da günümüze kadar gelmesinin nedenini açıklamaktadır.
Iznik Yeşil Cami
İznik, Türkiye'nin kuzeybatısında, tarihi ve kültürel öneme sahip bir şehirdir. Bu tarihi şehirde yer alan Yeşil Cami, Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait önemli bir yapıdır. Yeşil Cami, hem tarihi hem de mimari açıdan büyük bir öneme sahip olup İznik'in sembolik yapılarından biridir.
Iznik'teki Yeşil Cami birçok yeni gelişmeyi yansıtır. 780/1378-794/1391 tarihleri
arasında yapılmıştır. Camiyi yaptıran ve paşa unvanını ilk taşıyanlardan biri olan Çandarlı Kara Halil Paşa, soydan gelen vezirler silsilesinin de kurucusudur.
Yeşil Cami, mimarının adı bilinerek günümüze gelen ilk Osmanlı camisidir Adı Hacı bin Musa olan bu mimarın hakkında isminden başka kayıt yoktur. Cami, geometrik desenli trabzanlarının ve son cemaat yerinin minyatür mukarnaslı pencere çerçevelerinin yıkıldığı 1922 savaşında hasar görmüştür.
Bu derin son cemaat yerine açılan yalancı kapının bordürü, İstanbul'daki Studion ya da Kilise Camisi'nin bazilikasında olduğu gibi orta kemere yerleştirilmiştir.
Son cemaat yeri düz tepeli üç haç tonozla örtülmüştür ancak, önündeki orta bölmede yer alan kubbe uzun ve yivlidir ve elmas modelinde kesilmiş sekiz köşeli kasnak üzerindedir. Restore edilen kasnakta dört pencere vardır. Dört dizi mukarnasla başlayan kapı söveleri Alaaddin Camisi'nin şerefesini andırır ve her iki yanında birer antik sütun vardır.
Girişte, yine düz tepeli haç tonozlar ve son cemaat yerindeki kubbeyle aynı çapta ancak daha az yüksek ve bir fenerle biten ikinci bir küçük kubbeyle, üç bölmeli bir sahanlığı vardır. Yoğun mukarnas işli başlıklarıyla iki çok kalın sütun, üçgen kasnağın taşıdığı kubbenin (11 metre çapında) bulunduğu bölümü giriş sahanlığından ayıran üç sivri kemeri taşır.
Duvarlar üzerindeki mermer kaplamalar 3,30 metre50 yüksekliğe ulaşır ve zarif bir şekilde biçimlendirilmiş mihrap da mermerdir. Kapı ve mihrap yanlarında sağlı sollu dört, doğu ve batı duvarlarında üç ve kubbe kasnağında üç tane olmak üzere zemin seviyesinde 10 pencere vardır.
Yeşil Cami kubbe kasnaklarının içerden açığa çıkması ve ana kubbe ağırlığının bir bölümünün sütunlarla desteklenmesi açısından on dördüncü yüzyıl camileri arasında eşsizdir. Mimar payandaları çok sağlam tuttarak burada da tedbirli davranmıştır. Üzerindeki görece yüksek sayılabilecek kubbeye (17,50 m) ek olarak ibadet yerine açılan bir ön odanın ilavesi mekânın genişliğini artırır ve harime girmeden önce bir nefes alma imkânı sağlar.
Yeşil Cami'nin beş metre yüksekliğindeki kubbesi 2,60. m frizi ile birlikte toplam 15,5 metre olan iç yüksekliğinin yarısına yaklaşır. Duvar tam 7,90 metre yüksekliğin- dedir.
Yeşil Cami zemin alanı son cemaat yerinin iki bölümü gibi ikiye üç oranındadır. Üçe iki bağıntısı yaygın bir uygulamadır ve İzmit'teki Orhan Gazi'nin zemin alanında ya da Tuzla'daki Hüdavendigâr Camisi'nin kubbe ve duvar yüksekliği bağıntısında görülebilir.
Çalıma Sonuç Notları
Çalışmaların tamamı kaynak gösterilerek hazırlanmıştır. Yaptığım çalışmalardan veya çalışmayı yapanın dilinden anlatılmaya çalışılmıştır. Eşsiz eserler olarak karşımıza çıkan ilk Osmanlı dönemi yapıları ile ilgili olarak çok sınırlı kaynak bulunmaktadır. O dönemde genelde yapılmış ve ayakta duran yapılar, genellikle dini yapılar olduğunu anlıyoruz.
Araştırmamda en çok destek aldığım kaynak;
Comments