top of page

Arama Sonuçları

"" için bulunan sonuçlar

  • Ankara'da Bulunan Romalılar

    Ankara'da yapılan ulus bölgesinde ki kazılarda, yer yer inşaat veya toprak devirme işlemlerinde bir çok heykelin ve sanat eserinin bulunduğunu, hatta bunların bazılarının Cumhuriyet dönemi öncesinde çalındığı bilinen bir çok heykel ve büst bulunmakta. Dönemin en görsel sanatlarını ve heykelcilik alanında yapılacak çalışmalara ulaşamayan arkadaşların dönemin bir çok heykeline ve çalışmasına Ankara Anadolu Medeniyetleri müzesinden ulaşmaları mümkün. Dönem incelemesi yapacak, sanat tarihi seven, tarihin derinlerinden çıkarılan parçaları incelemek isteyen herkesin mutlaka görmesi gereken eşsiz ve özel yapılmış parçalar. Ankara bir çok topluma ev sahibi olurken aynı zaman da bir çok döneminde sınırlı sayıda izlerini taşıyor. Anadolu geneli itibari ile Helen, Roma, Bizans eserleri ve yapıları ile her an her yerde karşımıza çıkacak eserler ile doludur. Ayrıca yine en eski uygarlıklar olan, Hititler, Hattiler, Urartular, Asurlular gibi devletleri ve toplumları da içine alan bir doğal arkeolojik alan gibidir. Ankara da bir çok noktada bu eserlere denk gelmek mümkünken aynı zaman da Müzelerde de yine eserler sergilenmektedir. Sizlere Ankara da bulunan Romalıların izlerini taşıyan eserleri paylaşmak istiyorum, dönemin sanat anlayışı ve izlerini gelin birlikte inceleyelim. Ankara'nın Romalı Vatandaşları Ankara'da Bulunan Romalılar Ulpius Aelius Pompeianus Domuz Avı Tasvirli Heykel Roma Dönemi Ankara Ankara'da Bulunan Romalılar Ankara'da Bulunan Romalılar Bir Genç Heykeli Ankara'da Bulunan Romalılar Ankara'da Bulunan Romalılar Önemli Yerler Roma Hamamı: Ankara Kalesi'nin eteklerinde yer alan Roma Hamamı, Roma dönemine ait en önemli yapılarından biridir. Günümüzde restore edilmiş haliyle ziyaretçilere açıktır. Roma Tiyatrosu: Ankara'da bulunan Roma Tiyatrosu, Roma İmparatorluğu döneminde yapılmış ve MS 2. yüzyılda kullanılmış bir tiyatrodur. Ancak günümüzde büyük bir kısmı tahrip olmuş durumdadır. Roma İmparatorluk Yolu: Ankara'da bulunan Roma İmparatorluk Yolu, Roma döneminde yapılan bir kara yoludur. Bu yol üzerinde bazı Roma dönemi kalıntıları ve mezarlar bulunmaktadır. Roma Surları: Ankara'da bazı bölgelerde Roma dönemine ait surlar bulunmaktadır. Özellikle Ankara Kalesi çevresinde bu surlardan kalıntılar görmek mümkündür. Ancak Ankara, diğer büyük Roma yerleşimleri olan İstanbul (Byzantion ve Konstantinopolis) ve Efes gibi yerler kadar zengin bir Roma mirasına sahip değildir. Bu nedenle, Ankara'daki Roma dönemine ait yapılar diğer şehirlere göre daha sınırlıdır.

  • AIZANOI YERLEŞİMİ (ÇAVDARHİSAR)

    Tipolojik olarak Aizonai AIZANOI YERLEŞİMİ (ÇAVDARHİSAR) Aizonai Ege Bölgesinin İç Batı Anadolu Bölgesi’nde ve Kütahya ilinin 48 km güneybatısında, Kütahya’nın Çavdarhisar ilçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Örencik Ovası’nda yer almaktadır. Orhaneli Çayı (Rhyndakos’un) kollarından biri olan Kocaçay ya da Çavdarhisar Suyunun (Penkalas) iki yakası üzerine kurulmuştur. “Texier,(tez çalışmalarından alındı Prof. Dr. Elif Özer) Aizanoi‟un Phrygia Epiktetos bölgesinin en yüksek platolarından biri olduğundan ve kuzeyde Marmara, güneyde Rhyndakos ve Gediz (Hermos) Irmağı’nın sınırını oluşturan bir bölgede olduğundan bahsetmiştir.” Kent dağlarla çevrili olup, bölge geneli ile yüksek ve dağlık alanlar ile çevrilidir. Kentin batısında toplam yüksekliği yaklaşık olarak 1800 m olan Koca Dağ, doğusunda yaklaşık 1600 m yükseklikte Tava Dağ’ı bulunmaktadır. Kent konumu ve bulunduğu alan açısından Antik çağ başlangıcında ve bir sonraki yüzyıllardaki gibi dağ, su alanları ve ekim yapılabilecekler alanlar üzerine kurulmuştur. Bu aslında toplumların her zaman sistem olarak aynı yolu izlediği kanısı ile izler izlenerek ulaşılamamış toplumlarda gün yüzüne çıkarılabilir. Ayrıca Aizona Antik kenti Antikçağda belirtilmiş bölge olan, Phrygia Epiktetos bölgesinde yer almaktadır. Bölgesi günümüzdeki sınırları ile tam anlamı ile kapsamasada; Ankara, Afyonkarahisar ve Eskişehir illerinin tümü anlamına gelmektedir. Kütahya ilinin ise batı bölümünü sadece içine alır. Phrygia Bölgesi de kendi içerisinde; Phrygia Magna (büyük), Phrygia Epiktetos (küçük), Phrygia Paroreios bölgeleri olarak ayrılmaktadır. İç Anadolu arasında geniş bir sahayı kapsayan Phrygia Epiktetos anlam olarak ilaveten kazanılmış, ilaveten fethedilen Phrigya olarak geçer ve bölge Antikçağda bu adı ile bilinirdi. Dönemin en bilinen ilk hareketleri Bithynia Kralı MÖ yak. 230 yıllarında I. Prusias dönemine den geldiği görülmektedir. I. Prusias bu bölgenin büyük bir bölümünü zapt etmiştir. Bu kazanımlarında Aizanoi ve Kadoi (Gediz’e) kadar uzanan toprakları ülkesine katmıştır. Katmış olsa da uzun yıllar boyunca ellerinde tutamamışlardır. MÖ 184-183 yıllarında Pergamon Kralı II. Eumenes ile Bithynia Kralı I. Prusias arasında çıkan savaşı, Pergamon Kralı II. Eumenes’in kazanınca Phrygi’nın söz konusu olan paçası Aizonai Pergamon Krallığı’na katılmıştır. Dönem olarak her zaman Helenistik dönemde ki hareketlere karşılık geldiği görülmektedir. Yeni kazanılan bu bölgeyi Pergamonlular Phrygia Epiktetos yani ilaveten kazanılan Phrygia olarak adlandırmışlardır. Phrygia Bölgesi Bizans Dönemi‟nde Anatolia ve Opsikion olarak ikiye ayrılmaktadır. Opsikion bölümü, Aizanoi kentiyle beraber Opsikion (Kula), Kotiation (Kütahya), Midaion (Karahöyük), Kadoi (Gediz), Ankyra ve Dorylaion (şarkhöyük) kentlerini içine almaktadır. "(Prof Dr Elif Özer tez) Araştırmacılara göre, kentin adının kökeni hakkındaki oluşumlar Arkadialı yerleşimcilerden, Arkas’ın üç oğlundan biri olan Azania’yı işaret etmektedir. Ramsay, kentin adı ile ilgili olarak farklı bir görüş ileri sürmektedir. Bu görüşünü şu şekilde anlatır; Stephanus (Hermogenes’in rivayetine göre), Aizanoi’da bulunan tapınağın ilk rahip hükümdarının Euphorbos olduğunu ve kurban usulünü tam olarak ilk o öğrettiği için bu işe tayin edildiğinden bahsetmektedir. Bu rivayet ise Olba, Pessinus, Comana’da olduğu gibi Aizanoi’de rahip hükümdarlarının bulunduğunun işareti olarak değerlendirilmektedir. Euphoros, kirpi ile tilkinin kurban edilmesini emretmiştir ve kentin ismi de buradan gelmektedir39. Aizanoi, Nakoleia, Kotiation, Midaion, Doryleion Kadoi ile oluşturulan Phrygia Epiktetos yerleşim ağı MÖ 133 ten sonra kendi kent sikkelerini basar. Bu durum Aizanoi’un MÖ 1. yüzyılın ortalarında polis konumuna geldiğini gösterir. Ancak Aizanoi’da büyük kamu binaları ile kentsel altyapı oluşumu Erken imparatorluk Döneminde gerçekleşmektedir." Aizanoi şehrinin en yaygın sikkelerinin üzerinde Jüpiter’in başı ve diğer tarafında kanatları iki yana açılmış bir kartal resmi ve bunun etrafında „IEPA BONAH AIZANEITΩ‟ kelimeleri vardır. Yunanca “AIZANOI”, Latince “AEZANI” şeklinde kullanılmıştır. MS.128-156 yılları arasında Aizanoi kenti açısından önemli olaylarla karşılaşılır. Örneğin Antonius Pius’un (MS 138-161), MS 157 yılındaki desteği sonucu, Hellen Birliği’ndeki ve Areopagus’taki Arkhonlar’dan onay alan kentin Atina’daki temsilcisi Marcus Ulpius Appulenius Eurkyles aracılığı ile Yunan kentleri arasına kabul edilmiştir. Aizanoi’u temsilen Atina’ya giden Marcus Ulpius Appuleius Eurkyles’in görkemli bir şekilde geri dönüşüyle memleketinde yeni bir yapılaşma hareketine ön ayak olmuştur. Stadion ve tiyatro’nun yapımına yardımcı olarak dönemin modern Roma yapıları görüntüsüne bürünmesini sağlamıştır. Erken Bizans Dönemi’nde piskoposluk merkezi olarak görev yapan kent, MS 7. yüzyıldan sonra önemini kaybetmiş ve Bizans Dönemi’nde Zeus tapınağının bulunduğu alan savunma duvarıyla çevrilerek bir kale haline getirilmiştir. Selçuklu Emirliklerinin tüm Anadolu’ya hâkim oldukları 13. yüzyılda bir Tatar boyu olan Çavdarlar’ın merkezi haline gelmiştir. 1381 yılında ise Aizanoi antik kentinin bulunduğu alan, Germiyanoğulları’ndan Osmanlı Devleti’nin denetimine geçmiştir. İlk kazılar 1926-1928 yıllarında Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından Schede ve Krencker başkanlığında baĢlatılmıĢtır46. Daha sonra Naumann 1970‟ten itibaren kazı başkanlığı yapmaya baĢlamıĢtır47. 1982 ile 1990 yılları arasında kazılara Hoffman başkanlık etmiştir48. 1990-2007 yılları arasında kazı başkanı Rheidt‟tır49. 2007-2010 yılları arasında Von den Hoff kazı başkanlığını yürütmüştür. Şu an halen kazılar devam etmektedir. Çalışmaların tamamı internet, kazı alanında yapılan gözlemler ve kazı çalışmalarında bulunan Sayın Prof. Dr. Elif Özer çalışmalarından alınmıştır. Tez konusu "ÇAVDARHİSAR ÖLÜ GÖMME ADETLERİ Dilek YILMAZ" Aizonai En Önemli Yapıları ve Keşif AIZANOI YERLEŞİMİ (ÇAVDARHİSAR) Alan tam anlamı ile halen açık hava müzesinde kazı alanı için uygun alanlardan biri olarak görülüyor. Sürekli kazılabilecek, kazıldıkça çokça esere ulaşılabilecek bir nokta gibi karşımıza çıkıyor her dokunduğum gezdiğim alan, halen bir esere, tarihi yapıya ve dokuya müsait olduğunu gösterir gibi. Teknik anlamda devam eden kazılar gösteriyor ki daha bir çok çalışma yapılacak ve daha bir çok eser gün yüzüne çıkarılacak gibi. AIZANOI YERLEŞİMİ (ÇAVDARHİSAR) İlk ulaştığım zaman alan halen kazılarına ve çalışmalarına devam ediyor gibiydi. Önemli bir yol kateden çalışmalar gösteriyor ki dönem içerisinde bir çok yapı ve tarihi eser karşımıza çıkacak gibi. Her bir eser itina ile hazırlanığ temizlenmiş tek tek detayları ile karşımıza çıkarılmaya devam etmiş. Yapılan çalışmalarda eserlerin korunması yanında aynı zamanda yaşam alanlarının içerisinde olan eserlerinde olduğu, dere kenarında bir çok yapı alanının geçmişte de olduğunu bizlere gösteriyor. Şuanda hem yol çalışması hem de turizm dönemine uygun ulaşımın sağlanması için yollarda çalışmalar devam ediyor. Bu arada çıkarılan eserlerde alanda sergilenmek üzere koruma altına alınıyor. Çalışmaların eşsiz olduğunu gördüğüm bu özel alanda sistemsel olarak uzun yıllardır yapılan kazıların farklı eserleri de gün yüzüne çıkardığını görüyoruz. Tarihi köprüler ve yaşam alanlarının içerisinde iç içe geçmiş eski at arabalarının tekerliklerinin izlerini ve hareketlerini görebiliyoruz. Kamu yapılarında en önemli çağını yaşadığı düşünülen dönemi Aizanoi için, imparator Hadrianus Dönemi’dir. Altın çağını bu dönemde yaşamıştır. Kentin Günümüze Ulaşmış En sağlam eserlerinden biri olan Zeus Tapınağı Zeus tapınağı, alt katındaki tonozlu mekânıyla ayrıca dikkat çekicidir Aizanoi yakındaki mermer ocaklarından getirilen malzeme ile inşa edilen ve monolit sütunların anıtsallığıyla hayranlık uyandıran tapınak pseudodipteros plan tipinde düzenlenmiştir. AIZANOI YERLEŞİMİ (ÇAVDARHİSAR) AIZANOI YERLEŞİMİ (ÇAVDARHİSAR) 53x35 metre ölçülerinde bir podyum üstünde yükselir. Ön ve arka yüzde 8, yan cephelerde 15 adet ion sütunu ile çevrelenen tapınağın pronaos duvarlarında, yapım aşamasındaki problemler ve Hadrianus’un önerilerini anlatan yunanca yazıtlar mevcuttur. Hadrianus Dönemi’nde inşası süren tapınak, prehistorik höyük üstüne kurularak daha erken dönemlere ait çoğu bulgunun tahribine neden olmuştur. Aslında Aizanoi’da tarihsel süreçte yerleşim birimi olarak “görünürde” ilk tahrip ve müdahale İ.S. 1. yy.’da tapınağın inşasıyla başlamıştır. Tapınak alanında yapılan bir diğer değişiklik ve doğal olarak daha erken dönemlerin kısmen tahrip ve ardından dönüşümü Bizans Dönemi’nde gerçekleşmiş ve Zeus’un tapınağı, dini fonksiyonunu hala sürdürse de bu sefer paganların tapınağı değil; Hıristiyanların kilisesi olarak hizmet etmiştir. Tapınak alanındaki kazılardan ulaşılan sonuçlara göre yapının bir diğer dönüşümü 13. yy. ortalarında gerçekleşir ve etrafı savunma duvarıyla çevrilip, Çavdarlar tarafından kale olarak kullanılmaya başlar. Tapınak duvarlarında Çavdarlar’ın günlük hayatlarına ve savaşlarına dair sahneler içeren pek çok kazıma figür bulunur. Aslında bu da bizim için bir tarih olmakla birlikte o dönem için kendinden öncekine zarar veren bir “tahrip” tanımı içinde değerlendirilmelidir. Tiyatro ve Stadyum Olasılıkla Aizanoilu zenginlerin desteğiyle sürdürülen anıtsal yapı inşaat dönemine yeniden gidilirse bir diğer dikkat çekici yapı yapı kompleksi ile karşılaşılır. Antik Yunan ve Roma dünyasından şimdiye kadar bilinen tek örnek olma karakteriyle Aizanoi’un 2012 yılında Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi’ne kabul edilme kriterlerinden biri olan bu yapı; inşaatı İ.S.1. yy.’da başlayıp, 3. yy. içine kadar devam eden stadion-tiyatro kompleksidir. Burada, arazinin elverişli topografyasına uydurmak ama daha büyük ihtimalle maddi kaygılar yüzünden yapılış amacı farklı iki yapının yan yana ve aynı aks üstünde düzenlenen ilginç tasarımı ile karşılaşılmaktadır. Kuzey yamaca tiyatro, güneydeki düzlüğe ise stadion inşa edilmiş ve ortak bir sahne binası yapılmıştır. Kazılardan ulaşılan verilere göre değerlendirildiğinde stadion tiyatro kompleksinde daha erken dönemlerin tahribi şimdilik söz konusu değildir. Ancak fonksiyonunu değiştirmeden kompleksteki yapısal büyümeler İ.S. 1. yy.’dan, 3. yy. içlerine kadar devam etmiştir Bizans Dönemi’nde ise Stadion ve Tiyatro kimliğinden uzaklaşmış ve başka amaca hizmet eden yapılar ilave edilerek tahrip başlamıştır. TARİHİ ÖZETİ Aizonai Antik Kenti, Türkiye'nin güneybatısında bulunan Burdur ilinde yer alan önemli arkeolojik alanlardan biridir. Bu antik kent, Pisidia bölgesinde yer alır ve tarih boyunca çeşitli medeniyetlerin etkisi altında kalmıştır. Aizonai, zengin tarihi ve kültürel mirasıyla bilinen bir yerleşim yeridir ve antik dönemdeki önemli bir merkez olarak kabul edilir. Aizonai'nin tarihi, M.Ö. 3. yüzyıla kadar uzanır. Bu dönemde bölge, Lidyalılar ve Persler gibi Asya kökenli medeniyetlerin egemenliği altındaydı. Ancak, Aizonai'nin en büyük dönüşümü Makedonyalı Büyük İskender'in Pers İmparatorluğu'nu fethetmesiyle gerçekleşti. İskender'in ölümünden sonra, bölge önce Selevkos İmparatorluğu'nun ardından da Bergama Krallığı'nın hakimiyetine girdi. Bergama Krallığı döneminde, Aizonai önemli bir kültür ve ticaret merkezi haline geldi. Kentte inşa edilen tiyatro, agora, tapınaklar ve diğer yapılar, zenginlik ve refahın bir göstergesi olarak hizmet etti. Aizonai, bu dönemde Pisidia bölgesinin en önemli şehirlerinden biri haline geldi ve çevre bölgelerle yoğun bir ticaret ağı kurdu. Ancak, Roma İmparatorluğu'nun Anadolu'yu fethetmesiyle Aizonai'nin kaderi bir kez daha değişti. Roma döneminde kent, Pisidia bölgesinin önemli bir Roma kolonisi haline geldi ve büyük bir imar programı başlatıldı. Kentin altyapısı geliştirildi, yeni yapılar inşa edildi ve kent merkezi restore edildi. Roma döneminde Aizonai'nin nüfusu hızla arttı ve kent, bölgenin idari, ticari ve kültürel merkezi konumuna yükseldi. Ancak, geçmişte olduğu gibi Aizonai'nin kaderi bir kez daha değişti. 5. yüzyılda Roma İmparatorluğu'nun batıdaki çöküşüyle birlikte, bölge Bizans İmparatorluğu'nun egemenliği altına girdi. Bu dönemde, Aizonai'nin önemi azaldı ve kent giderek terk edildi. Savaşlar, doğal afetler ve göçler nedeniyle Aizonai'nin nüfusu azaldı ve zamanla tamamen terk edildi. Aizonai Antik Kenti, uzun bir süre unutulmuş bir hazine olarak kaldı. Ancak, 19. yüzyılda yapılan araştırmalarla tekrar keşfedildi ve kazılar başlatıldı. Günümüzde, Aizonai'nin kalıntıları hala ziyaret edilebilir durumdadır. Kentin antik tiyatrosu, agora kalıntıları, anıtsal çeşme ve diğer yapılar, ziyaretçilere antik döneme ait bir yolculuk yapma fırsatı sunar. Aizonai Antik Kenti, tarih boyunca çeşitli medeniyetlerin etkisi altında kalmış bir merkez olarak zengin bir kültürel mirasa sahiptir. Bu antik kent, ziyaretçilere geçmişin izlerini sürme ve antik dönemin güzelliklerini keşfetme imkanı sunar. Aizonai'nin tarihi, Anadolu'nun zengin geçmişine ve kültürel çeşitliliğine ışık tutar ve arkeologlara, tarihçilere ve meraklılara önemli bir araştırma alanı sunar. Sonuç olarak, Aizonai Antik Kenti, tarihi ve kültürel mirasıyla ön plana çıkan bir arkeolojik alandır. Medeniyetlerin yükselişi ve düşüşüne tanıklık etmiş olan bu antik kent, günümüzde tarih severlerin ve ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Aizonai'nin geçmişi, Anadolu'nun zengin tarihine katkıda bulunur ve geçmişin izlerini günümüze taşır.

  • Frig Yolu (Tarihin İzinden)

    Yapıları ve yaşam alanları ile toplamda üç il üzerine yayılmış, apartmanları, gölleri, mezarları, dini yapıları, yazılı kayaları, kral mezarlıkları ile Anadolu'nun içerisine Anadolu'nun ilk konukları ve ilk şehirleri. Hitit uygarlığından bu alanları aldıktan sonra, bundan 3000 yıl önce Frigyalıların kayalara evler, kaleler, anıtlar oyularak kurduğu, kocaman bir medeniyet ve enfes bir coğrafya. Her bir yerinde ayrı bir yaşam her bir yerleşim yerinde ayrı bir medeniyet, aynı dönemleri yaşayan fakat farklı bakış açıları ile ele aldıkları tarih... Makedonyalıların komşuları olan ve Avrupa'da oturdukları sırada Brigler adını taşıyan Frigler, Makedonya ve Trakya'dan Boğazlar yolu ile Anadolu'ya göç eden Trak boylarından olan topluluk... Şimdiler de izleri ile halen yaşıyorlar. Gölet Frig Yolu (Tarihin İzinden) Emre Gölü olarak geçen gölde Adından Anlaşılacağı gibi bölgede bir dönem Yunus Emre'nin de bulunmasından dolayı bu ismi almıştır. Geçmiş yüz yıla baktığımızda Emre Gölü Aslında Fariğlerin yaşam alanlarının bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Alabildiğini geniş bir alan içerisinde 3000 yıl önce yaşamış bir toplum. Frig Yolu (Tarihin İzinden) Aslankaya Tapınağı Frig Yolu (Tarihin İzinden) Gölün Hemen Yanında yanı başında olan bu tapınak bizleri ilk yazıldığı dönemden izleri ile biraz yılların yorgunluğu ve insan elinin zarları ile karşılasa da halen ayakta duruyor. Ayakta durmasının en önemli özelliği doğal bir kaya veya doğanın bir parçası üzerine kazınmış olması. İç kısmına işlenmiş iki aslan görülüyor, detaylar inceledikçe o dönem yazılmış anlatımı da görmeniz mümkün. Dönem kendi izlerini taşırken aynı zamanda doğa içerisinde gidilen süreçte biraz da yıpranmalar mevcut. Vadi içerisinde kıvrılarak ilerlediğinizde bölge adı olarak Emre gölü çevresi ve Yazılıkaya olarak geçiyor ama eski dönem izleri olan frig eserleri halen yılların yorgunluğuna rağmen eşsiz doğanın içerisinde bizleri karşılıyor, Her yerde ev Apartman en ilkel hali ile mezarlar ve yaşam alanları bulmanız mümkün. Rotayı takip ettiğimizde en önemli uğranması gereken diğer noktalarından biriside karşımıza Ayazini veya bir diğer adı ile Frig vadisi Ayazini Frig Vadisi FRİG YOLU ROTA OLUŞTURMA Frig Yolu, Türkiye'nin İç Anadolu bölgesinde bulunan Frigya antik kentlerini keşfetmek isteyenler için eşsiz bir rota sunar. Friglar, antik dönemde bu bölgede hüküm süren ve etkileyici bir uygarlık olan Frigya Krallığı'nı kurmuşlardır. Frig Yolu, bu gizemli ve zengin tarihi mirası günümüze taşıyan antik kentleri, arkeolojik kalıntıları ve doğal güzellikleri bir araya getirerek gezginlere unutulmaz bir deneyim sunar. Frigya, Hititlerin ardından bu bölgede güç kazanmış ve MÖ 8. ve 7. yüzyıllarda büyük bir medeniyet haline gelmiştir. Frigler, başkenti Gordion olan büyük bir krallık kurmuşlardır. Bu krallık, zenginliği ve kültürel önemiyle ün salmıştır. Frig Yolu, Frigya Krallığı'nın kalıntılarına ve tarihi yapılarına tanıklık etme fırsatı sunar. Frig Yolu'nun başlangıç noktası olan Ankara, zengin bir tarihe ve kültürel mirasa sahip olan Türkiye'nin başkentidir. Ankara'da başlayan rota, gezginleri ilk olarak Gordion'a götürür. Gordion, Frigya Krallığı'nın başkenti ve ünlü Kral Midas'ın yaşadığı yerdir. Burada Midas Tümülüsü'nü ve diğer arkeolojik kalıntıları görebilirsiniz. Frig Yolu'nun devamında, Ayaş ilçesine bağlı olan Yazılıkaya antik kenti yer alır. Yazılıkaya, Frigya dönemine ait kaya kabartmalarıyla ünlüdür ve dini ritüellerin gerçekleştirildiği bir tapınak kompleksi olarak kullanılmıştır. Yolculuk sürdükçe, Seyitgazi ilçesindeki Midas Şehri'ne ulaşılır. Midas Şehri, Frig dönemine ait kalıntıları ve tarihi yapılarıyla dikkat çeker. Ayrıca, Phrygia Vadisi Milli Parkı'nda yer alan ve doğal güzellikleriyle ünlü olan Başkomutan Vadisi de bu bölgede bulunur. Frig Yolu'nun sonraki durağı olan Afyonkarahisar, zengin termal kaynakları ve tarihi değerleriyle tanınır. Afyonkarahisar Kalesi ve Zafer Anıtı gibi önemli yapıları ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca, yakınlarında bulunan Frigya'nın en önemli kentlerinden biri olan Afyonkarahisar-Gazlıgöl'de antik kalıntıları keşfedebilirsiniz. Rota, yolculuğun devamında Eskişehir'e ulaşır. Eskişehir, tarihi ve kültürel değerleriyle ünlü bir şehirdir. Gezginler, Odunpazarı bölgesindeki restore edilmiş ahşap evleri, Porsuk Çayı kenarındaki keyifli yürüyüş parkurlarını ve ünlü Eskişehir Odunpazarı Modern Sanat Müzesi'ni ziyaret edebilirler. Frig Yolu'nun son durağı ise Kütahya'dır. Kütahya, tarihi çinileriyle ünlüdür ve Osmanlı döneminden kalma tarihi evleriyle büyüleyici bir atmosfere sahiptir. Kütahya Kalesi, Çinili Cami ve Arkeoloji Müzesi gibi önemli turistik yerleri gezilebilir. Frig Yolu, Frigya Krallığı'nın tarihi ve kültürel zenginliklerini keşfetmek isteyenler için ideal bir rota sunar. Antik kentler, arkeolojik kalıntılar, doğal güzellikler ve zengin tarih ile Frig Yolu, gezginlere unutulmaz bir deneyim sunar. Bu etkileyici rota boyunca Frigya'nın gizemlerini keşfetmek ve tarihin izinde yolculuk yapmak için Frig Yolu'na adım atabilirsiniz. Umarım bu makale, Frig Yolu rotası hakkında size yardımcı olur. Tüm Fotoğrafların Çekimi Tarafıma Aittir. İzinsiz kullanılmamasını rica ediyorum...

  • SANAT TARİHİ NEDİR?

    Şimdi bir önceki çalışmamızda sanat nedir? Soruna cevap aramıştık ben her çalışmamda bazen bu düşünce içine halen giriyorum. Sanat nedir? Sorusunu oluşturan esas temel sanat tarihinden gelir. Bir sanatın geçmişini bilmek onu incelemek veya araştırarak irdelemek sanat tarihini başlatır. Şimdide sanat tarihi nedir? Sorusunun açıklamasına bakalım, Sanat tarihi kavramı geleneksel batıdan hareketler bizlere gelmiştir. Dünyanın bir çok topluluğunun sanat yapma ve toplum içinde sanat oluşturma gibi süreçleri olduğunu biliriz. Bu süreçte zaten sanatın tarihini başlatır. Batı sadece bu alanda bir bilim olarak ele almaya başlamıştır. Bizlerde tarihin derinliklerinde sanatı arar olmuşuz. Süreç olarak da bizler hem sanat hem sanatçı mantığını dünya geneli olarak akademik anlamda sanat tarihçilerine, bizlere sanat tarihini açıklamalarını istedik. Sanat tarihi, görsel sanatın akademik anlamda yapılan araştırmaları anlamı içerisine girer. 19. Yüzyıldan itibaren daha fazla ilerleyerek Üniversitelerde ilgili bölümler açılıp sanat tarihi öğretim görevlileri, yazar ya da müze ve galeri çalışanları olarak bilinen sanat tarihi uzmanlarının tarihin önemli noktalarından, belli dönemlerden, belli kültürleri inceleyerek objektif bakış açısı ile sanatçının ürettiği sanatın anlamını anlama çalışması ile ortaya çıkar. Bu bağlamda her nokta ayrı ayrı düşünülerek ele alınır ve alınan eğitimler, değerler bakış açısı ile sanat tarihi yapmaya, uzmanları itmeye başlar. Bu anlatımlar sanat tarihçileri veya bu alanda uğraşan kişiler arasında da sorgulanmaktadır. Batının Rönesans akımları ile ortaya çıkan bu sanat, sanatçı, sanat eseri kavramı, bir süre sonra tüm toplumda izlerini sürdürerek, bir bilim veya kültürel çalışmaların sonucu olarak ortaya çıkmaya devam etmiştir. Birçok dünya üniversiteleri hem sanatı hem de sanat tarihinin kimlik ismini yavaş yavaş değiştirirken, farklı isimler altında batının dayatmaları yerine daha çok görsel çalışma ve kültür mantığında ele almaktadırlar. Sanat tarihçisi ile sanat eleştirmeni arasında ki farka bakacak olursak, sanat tarihçisi sanat eserinin anlamını; kültürel, tarihsel konulara bağlarken, sanat eleştirmeni değerlendirme yaparak, bir sanat eserinin iyi veya başarılı olup olmadığına bakarak değerlendirir. Sanat tarihçisi işini yaparken aldığı eğitim gereği o toplumun kültürüne, tarihine veya ilk çağlardan itibaren yaşanan toplum özelliklerine bakarak hareket etmelidir.

  • MİT NEDİR?

    İnsanların kullandığı ortak dil bakış açısı ile ele alındığında mit, aklımıza gerçek dışı olduğu gelmesine rağmen, genel kabul görmüş olan inançlardır. Aslında inancın yanında yalan söylemek gibi bir kavramı ya da gerçek dışı olan konuları da mit olarak ele alabiliriz. Nane limonun mide bulantısına iyi geldiği düşüncesini dahi mit olarak ele alabiliriz. Başka bir bakışla, sürekli nane limon içmek doktora gerek kalmadan hastalıklardan arındığımız düşüncesi de mit olarak biline bilir. Genelde kahramanları ve tanrıları konu alan durumların tamamını mit olarak görebiliriz. Kendi sorgularımız dışında, hayal dünyamızın veya deneyimlerimizin de bizlere verdiklerini kabul ederek yapmamız veya yaşamamızda mitin açıklaması olabilir. Mit başlangıcı ile bakılınca bir anlatının, belli bir grup insan için çok önem taşıyan öykülerin bütünü olarak da görülebilir. Bu inanışlar genellikle aile, klan, kabile, din veya ulus olarak düşünmekte bizi yanıltmaz. Bir örnek vermek gerekirse, Türk mitolojisinde ki gök tanrı ve ona yapılan inanış ayinleri gibi düşünceleri ele alabiliriz. Toplumlar her zaman kendi mitlerini yaratmışlardır, inançlar gereği, coğrafya gereği, yaşadığı alan, çözümleyemediği durumlar, mucizeler gibi alanları içine alarak her toplum kendi mitini yaratır. Buda insanların ilk yaradılıştan bu yana, birçok kavramı mit ile açıkladığını görürüz. Bir başka açı ile biz bu durumlara mit diyoruz. Mitlerin geneline baktığımızda ve incelediğimiz iç kısmına indiğimizde, öykü biçiminde olduğunu görürüz. Buda mitlerin çeşitli öyküler ile mitlerini oluşturduğunu gösterir. MİT NEDİR? Sümerlerde, Hititler de yaşam şekilleri bakımından dahi birçok mitin olduğunu göreceğiz. Tanrılara verilen kurbanlar verilmediğinde başlarına gelenler, kuraklık olduğunda cezalandırılması, o sene hasat olmadığında mit öyküleri ile önceden olan yaşanmışlıklar ile bir ceza olduğu düşüncesi gibi örnekler türetilebilir. Mit Sözcüğü nereden gelir? MİT NEDİR? Mit kelimesi eski Yunancadan gelmektedir. Homeros zamanında mitos, sözcükleri seçip kullanarak birçok öyküye hayat veriş, biçimsel olarak düzenlenmesi anlamını kazanmıştır. Filozoflardan Platon mitosa bir açıklık getirmiş ve şöyle özetlemiştir. İnsan bilgisinin ötesinde gerçekleri açıklayan mecazi masallar olarak görmüştür. Buda insanların anlamlandıramadığı her çalışmada aslında mithos’a sığındığını gösterir. MİTOLOJİ NEDİR? Mitoloji mitlerin bilim olarak açıklanmasını sağlayan kelimenin bütünüdür. Bir diğer ismi de mitografi’dir. Mitograflar veya mitologlar, mitlerin niteliğini, mit kavramını mitlerin insan doğasıyla, toplumla ve tarihle birlikte ilişkiler gibi konuları inceler.

  • FELSEFE NEDİR?

    Felsefe kelimesini bir kalıp içerisinde anlatarak anlamak katmak zordur. Yüzyıllar boyunca da bu böyle süregelmiştir. Kelime anlamı sürekli değişime uğramıştır. Etimolojik kökenine bakınca felsefe ‘Philosofia’ olarak geçer anlamı ‘bilgi sevgisi’ demektir. Felsefe birçok kavramda tartışılır, batılı düşünceler felsefe kelime anlamı ile tamamen Eski Yunanda ortaya çıktığı düşünülür. Aslında, Çin’de Hindistan’da, Babil’de ve Sümer’de, Mısır’da yine mitolojik olarak düşünülse de felsefe kavramı olarak olmasa da felsefeyi bu topraklarda da görürüz. Fakat felsefe kelimesini ve düşüncesini etkin olarak Eski Yunanda daha çok görürüz, Aristoteles’in bakış açısı ile, insanın olağanüstü olaylar karşısında felsefe yapmaya başladığına inanılırdı, birçok soru sorarak sorgulama düşüncesi ile başladı. Bilinen en önemli soru, etrafımızda ki her şeyi kim yarattı. Fakat bu soruları genellikle günümüzde, felsefe ile değil bilim ile açıklarız. Bu tarz soruların eski çağlardan bugüne kadar açıklamasını bilime bırakmış olsa da insan her zaman iyilik ve adalet nedir? Sorularını sürekli sormuş ve sorgulamıştır. Bir diğer bakış açısında felsefenin soruları cevaplanamayan konuları ele alan bir disiplin olarak görenlerinde olduğunu söylemek mümkündür. Mantık çerçevesinde bakınca da bu tanımın abartılı olduğu da düşünülür. Cevabı olmayan soruların tümü bilimin ışığında da açıklamak mümkündür. İnsan kendi çevresini yaradılışı ve düşünce mantığı açısından bakınca en çok soran ve sorgulayan kişidir. Bilim bir bakış açısı ile ele alındığında, felsefe yapılarak bilime aktarımın sağlanmasını sağlayan bir disiplin olarak düşünülebilir. Bilimin başlangıcı her zaman felsefe ile olmuştur. Felsefe bilme istediğinin verdiği araştırma düşüncesi ile bilimin yolunu açan bir aydınlatma aracı olmuştur. Felsefe de en dramatik soru olarak kabul gören çalışma ve mantıkta şu olsa gerek. Neden hiçlik değil de bir şeyler var. Bakış açısına göre insan kendinden yola çıkarak gider, kendini sorgulamaya başlayan insan dahi bir süre sonra felsefe yapmaya başlar, bu sorular, düşünceler, sorgular bizleri felsefe yapamaya iter. Sorduğumuz sorular ve aldığımız cevaplar bizlerin felsefe yapmasına yol açar. Kişi kendisinden yola çıkarak düşündükleri ile felsefe yapmaya, hatta felsefe nedir? Sorusunun cevaplarını da kendisine yavaş yavaş vermeye başlar. Felsefe nedir? Düşünce bakış açısından çok kişinin kendi içinde kendini aradığı aradıklarını sorduğu sorduklarını aktardığı bir bütün içerisinde ilerler. Felsefe düşünürleri, kendinden yola çıkarak felsefe düşüncesini buldular. Bizlerde felsefe yapmak istiyorsak, kendimizden, benliğimizden yola çıkarak sorup sorgulamalıyız. İnsan doğası gereği doğal yaşamda sürekli felsefe yapmıştır. İnançların felsefesi olduğu gibi kendini sorgulayan, toplumu sorgulayan, yaşadığını alanı mekanı kendi içinde sorgulayan bakış açısı ile kendini bile bilme yolunda felsefeyi başlatır. Felsefe başlangıcı önce mitler ile yol alırken, ardından kendini arama, doğaya sorma, geçilemeyen yolları geçme başlangıcı ile felsefe nedir sorusu bir cevap olarak batıda önce Helen de, Antik Yunanda ortaya çıkmaya başlamıştır. Mitlerin, ışığında başlayan felsefe günümüze kadar gelerek toplumsal kaynaşmalar ile halen sorgulanan ve araştırılan bir alan olmaya devam ediyor.

  • SANAT NEDİR?

    Bu soru çeşitli bakış açıları içerisinde aslında en çok merak edilen konudur, bunu bende her çalışmamı yaparken merak etmişimdir. Sanat nedir? Ben anlatırken zorlanacağım bir soru aslında fakat kolaya kaçmak için şöyle dile getirebilirim, sanat toplumun yada kişinin neye sanat gözü ile baktığını içeren bakış açısıdır diyebilirim. Sanat sınırları olmayan, bir çok detayı içerisinde barındıran, özgür bir bakış açısını konu alan zarif ve estetik duyguların katıldığı tüm eserdir. Burada toplum ve yaşam biçimi ağır basan bir durumdur. Genel detaylı tanımı ile eğitimlerini aldığımız, belirlenen terimler içerisinde, belirtilen isimlerin tamamını sanat olarak görebiliriz. Sırası ile sayarsak, resim, çizim, heykel, mimari, mobilya, dokuma, dans, performans, video gibi bir çok türevlerini de sanat olarak ele alabiliriz. Toplum ve insan yaşamı ilerledikçe bir çok konunun sanat olduğunu göreceğiz. Sanat her toplum için aynı olmayacağı gibi bireylerden bireylere de değişen belli bir biçimi olmayan bir konu olarak da karşımıza çıkar. Mesela bu gün yapılan bir yağlı boya bakış açısına göre birileri için sanat iken birileri için sadece bir resim bölümünü okumuş veya yetenekleri olan kişinin yapmış olduğu çalışma olarak da bakılabilir. Başka bir bakış açısı ile mimari bir Roma sütunları yapının bir kenarında yıkıntılar arasında kalmış kimsenin farketmemesi veya onu anlamlandırmasıda burada sanat olmuş oluyor. Hatta bunun en güzel fotoğrafını çeken kişi de sanat yapmış oluyor. Bu yüzden sanata bir sınır konulmaz. Sanata sınır ancak, dinsel, tarihsel, toplumsal veya yönetim biçimleri bakımından bir sınır koyabiliriz. Bir resim bir ressamın döneminde anlaşılmamış dahi olsa verdiği çalışma ve estetik durum eski toplumun tam tersi tarih içinde sanat yapmasını sağlar. Bu döneme özgü olmaksızın yaptığı çalışmanın değeri milyonlar ile de değer biçilerek sanat ürünü olarak alınabilir. Buradan çıkışla, sanatı anlamak toplumu, kültürü, tarihi, yaşantıyı anlamaktan geçer. Yaşayan süreçler bize sanatın kavramlarını her zaman öğretmeye devam edecektir. Mağara duvarlarına kazınmış veya resmi yapılmış bir figürde sanat olabilir. 20. yüzyılda sanat eskiden çıkarak, aykırı gelen çalışmalar dahi sanat olmaya devam ediyor. Cep telefonlarına yapılan tasarımların bile bir sanat ürünü olduğunu asla unutmayın! Sanatçı Kimdir? SANAT NEDİR Bakış açısını hızlı bir şekilde bitirelim, sanatçı sanatı yapan kişi. Bu kişi sanat yapıyor, başka açıklaması var mı? Sanat nedir? Sorusunun bile cevabını da bulmamızı sağlayan yine sanatçı. Zaman içinde toplumların değişmesi, 20. Yüzyıl bakış açısı ile sanatçı düşüncesi de değişmeye başladı. Sanatçıdan beklentimiz nedir? Kimler sanatçı olabilir? Kimler sanat için birtakım çalışmalar yapar? Bu 20. Yüzyıl yaşam bakış açısında hızlı bir şekilde değişime girdi. Bu değişim sayesinde hem sanatı hemde sanatçının geniş bir alanda ürünler ürettiğini görüyoruz. Toplumlar kendi sanatlarını özgü sanatçılar ile yaratırlar. Orta çağda bir heykel tıraş döneminde işçi sayılırken bu gün onları sanatçı olarak ifade ederiz.

bottom of page